AYKUT EDİBALİ
MİLLİYETÇİ VE MUKADDESATÇI KADRO HAREKETİNİN MİLAT ÖNDERİ
Cuma, Şubat 27, 2015
Editör Notu: İrfan KÜÇÜKKÖY Ağabey'in facebook'ta paylaştığı bu yazısını, arşivimize aktardım.
Aykut Edibali, 1942'de Afyon'da dünyaya gelmiştir. Afyon lisesini ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirmiştir.
Aykut Edibali, 1942'de Afyon'da dünyaya gelmiştir. Afyon lisesini ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirmiştir.
1964
yazında, ilk tanıştığımızda yirmi iki yaşında idi. Yanında kendisine her
yönüyle inanmış Yavuz Arslanargun ve tanıştıklarını yüksek ideal sahiplerine
kanalize eden İhsan Ramiz Bayram vardı.
Bizde bıraktığı ilk intiba çok okuyan, okuduklarını özümleyen, yorum gücüne
ulaşmış, yüksek muhakeme gücüne sahip bir genç. Tanıştığımız evin odası da bunu
teyid ediyordu. İki duvarında yerden tavana raflar, içlerinde sıkıştırılarak
yerleştirilmiş, okunduğu altları çizili pasajlardan anlaşılan kitaplar,
gazetelerden kesilmiş kpürler, boyu bir metreyi aşan, arşiv gibi saklanan üst
üste yığılmış gazeteler. Bu ortamda büyük heyecanla çağrısı yapılan bir büyük
dava. Aykut Edibali'nin derin bir tefekkür içinde irdelemeye çalıştığı
konuları, Yavuz Arslanargun heyecanla destekliyordu. Bizi davaya bağlayan bir
program değildi. Milliyetçi mukaddesatçı platform ve bazı genel prensipler
şöyle böyle belli olsa da, program yoktu. Tabiri caizse biz, bu iki gence
inandık. Davayı sonuna kadar savunacaklarına inandık. Davalarını, her türlü
menfaatin, şanın, şöhretin önünde tutacaklarına inandık. Zorluklar yaşasak
bile, davamızın zafere ulaşacağına inandık. Biz davaya inandık.
Aykut Edibali okuduklarını iyi özümleyen biridir. Hiçbir şeyi hedefsiz
okumazdı. Şayet akademisyen olmak isteseydi, konusunun kompedanı, ilimde
otorite olabilirdi. Herhalde profesör olmak onun için zor olmazdı. (Aslında
bütün ilkler için bu açıklamalarım geçerlidir.) Bu özelliği dolayısıyladır ki,
1969-1980 arasındaki on bir senede onlarca kitap, binlerce makale, tez, proje,
plân hazırlayabilmiştir. Samimi, inançlı ve idealist idi. Özellikle
çalışmalarımızın ilk dönemlerinde bu özellikleri, daha da barizdi. İnançlı
tabirini hem dinî inançlarının kaviliği, hem de davaya inancının kuvvetliliğini
anlatmak için kullandım.
Afyon Lisesi'nde okurken, bazı milliyetçi, mukaddesatçı
hocaların, özellikle Fransızca öğretmeni Edip bey'in ilk fikriyatlarının
oluşmasında etkili olduğunu, sohbetlerimizden biliyorum. Bu hoca, Dr. Haluk
Nurbaki'nin babasıdır. 1959'da liseden mezun olup, sınıf arkadaşı Yavuz
Arslargun ile birlikte, İ.Ü. Hukuk Fakültesine kaydolurlar. Afyon Talebe
Yurdu'nda kalmaya başlarlar. İstanbul'da geniş bir milliyetçi mukaddesatçı çevre ile irtibata geçerler.
Bunlar içinde Mehmet Emin Alpkan da vardır. Malulen genç emekli subay Ziya Uygur öğrenciler
arasında aktiftir. Hangi sebeple bilmiyorum, yurtta kalırken, milliyetçi
mukaddesatçı organizeli bir çalışmaya geçerler. Bu faaliyetin başına Aykut
Edibali'yi seçerler. Gençler, bu çalışmayı azimle yürütürlerken ihtilaflara
düşerler, topluluk dağılır. Aykut Edibali ve Yavuz Arslanargun, bir karara
varmak üzere, memleketleri Afyon'a dönerler. Bu esnada Afyon'da yaz tatilinde
vaizlik yapmakta olan ben( İrfan Küçükköy), imamlık yapmakta olan Mevlit
Baltacı ve Mustafa Alptekin, İhsan Ramiz Bayram vasıtası ile bu gençlerle
tanıştık. Arkadaşlarımız Kemal Yaman, Mevlit İslamoğlu, Hasan Elmas ve Mehmet
Aydın'ı Afyon'a çağırdık. Bu isimler, sınıf arkadaşı grubu idik. Zaman zaman
topluca Hadisler okuyorduk. Biz Konyalılar, bu gençlere inandık, bağlandık,
hatta bir çalışma düzenine geçtik. Böylece ilerde "Mücadele Birliği"
adını alacak olan hareket başladı. Aynı sene içinde Seyyid Ahsen hoca harekete
dahil oldu. Çalışmaya başladığımızın ikinci yılında, harekete yeni bir ivme
kazandıracak olan Konya'da Necmettin Erişen, Afyon'da Mehmet Çetin, İstanbul'da
Yılmaz Karaoğlu, önce Gaziantep’te sonra Ankara’da Melih Gökçek aramıza
katılmış olacaklardır.
BİR BÜYÜK İNKILAB
Aykut Edibali’nin ilk görüşmede ilk sorusu “insan ve toplum
değişir mi?” olmuş ve bu konuyu çeşitli yönleri ile irdeleyerek ve inceleyerek
soruya cevap bulmaya çalışmıştı. Bu soruya cevabı “Evet”tir. Nitekim dinler ve
özellikle İslam dini, inanan insanları ve toplumları değiştirmiştir. Nitekim
yirminci asrın üç siyasi akımı Kapitalizm, Komünizm ve Nazizm insanı ve toplumu
değiştirme iddasıyla ortaya çıkmışlardır. Kısmen başarılı olmuşlardır. Çok daha
sonra insanı ve toplumu değiştirme konusundaki değerli incelemelerine “İnkılâb
İlmi” adını verecektir. İnsanın ve toplumun temel inancı (kabul ettiği doktrin)
değişirse değişme, gelişme meydana gelebilir. Bu konuları bu kitapta ayrıntılı
incelemiştir. Bilgi olarak işlemenin yanında ve ötesinde, kurduğumuz teşkilatla
bu değişikliği sağlamaya çalıştık. "Mücadele Birliği" çalışmaları, sadece
siyasi hedefli bir gayret değil, toplumsal değişiklik içeren bir sosyal
teşebbüstür.
Türk toplumunun Batılaşması, Tanzimat’tan beri millî bir
hedeftir. Meşrutiyet ve Cumhuriyet bu hedefi gerçekleştirmiştir. Türkiye’ye bu
hedefi millî bir ideal olarak sunanlar, halkımızın millî değerlerini koruyarak
bu hedefe ulaşmayı başarabileceklerini sanmışlardır. Ne var ki, uygulamada
millî değerlerde aşınmalar olmuştur.
MİLLİ BAKIŞ AÇISI
Toplumu, tarihi ve millî değerler manzumesi içinde yeniden
şekillendirmek gerekir. Mücadele Birliği’nin temel amacı budur. Aykut Edibali,
“İlmi Sağ” terimini bir doktrin ismi olarak ortaya koymuştur. Akaid temelinde
İslam inanç sistemi dâhil, millî değerler manzumesinin bütününe bu ismi
vermiştir. Buna “Millet İdeolojisi” tabirini kullandığı da olmuştur. Bu dönem
sağ-sol çatışmasının zirvede olduğu dönemdir. Bilimsellik maskesi takan
"Tarihi maddecilik ve Marksizm" genç beyinlere sızmaktadır. Onların
karşısına bilimsel bir tezle çıkılmalıdır. Daha önemlisi, Mücadele Birliği hareketinin,
Komünizmle Mücadele Dernekleri gibi bir ant-i tez kalmaması, etrafına
toplanılacak bir tez olduğunun ortaya konması gerekir. O günün şartlarında
“ilmi sağ” tabiri bir doktrin ismi olarak tam oturmuştur. Ne var ki bu terim
tutmamıştır. Zaten hem tezin sahibi Aykut Edibali ve hem de Mücadele Birliği
mensupları bu terimi zamanla kullanmaz olmuşlardır. İsmi kullanmamışlar ve
fakat bu isimle kaleme alınan kitabın muhtevasını işleye gelmişlerdir. Bir ilim
klasiği olan bu eserin de, yazarın kendisi veya talebelerinden biri tarafından
yeniden gözden geçirilerek ve belki de genişletilerek yayınlanması, eski
tarihli bir mecmuanın sayfaları arasında kalmaması gerekir.
“Millî Mücadelemizin Stratejisi” ve “Kadroların Vazifeleri” teşkilatlanma bilgilerini içeren kitaplardır. Birincisi felsefî ve sosyolojik yorumları ve sistemlerin değerlendirilmesini yaparken, ikincisi teşkilatçıların el kitabı olmuştur. Birinci eserde strateji, taktik gibi sosyolojik teknik terimler işlenildikten sonra büyük siyasî ve sosyal hareketlerin stratejilerin incelenmesi yapılmış, teşkilatçıların ders çıkarmaları sağlanmak istenmiştir. Kitapta Siyonist stratejilerin tahlili, Amerikan stratejinin tahlili, Latin Amerika, İngiltere, Almanya, Rusya’nın tarihi stratejilerinin tahlili yapılmakta, ayrıca esir milletlerin stratejileri, İslam ülkelerinin stratejileri ve Türkiye’nin Uluslararası stratejisi ne olmalıdır gibi konular işlenmektedir. Bu eserin de eski bir mecmuanın tefrika edilmiş sayfalarından çıkarılması ve kültür dünyamıza kazandırılması gerekir.
“Millî Mücadelemizin Stratejisi” ve “Kadroların Vazifeleri” teşkilatlanma bilgilerini içeren kitaplardır. Birincisi felsefî ve sosyolojik yorumları ve sistemlerin değerlendirilmesini yaparken, ikincisi teşkilatçıların el kitabı olmuştur. Birinci eserde strateji, taktik gibi sosyolojik teknik terimler işlenildikten sonra büyük siyasî ve sosyal hareketlerin stratejilerin incelenmesi yapılmış, teşkilatçıların ders çıkarmaları sağlanmak istenmiştir. Kitapta Siyonist stratejilerin tahlili, Amerikan stratejinin tahlili, Latin Amerika, İngiltere, Almanya, Rusya’nın tarihi stratejilerinin tahlili yapılmakta, ayrıca esir milletlerin stratejileri, İslam ülkelerinin stratejileri ve Türkiye’nin Uluslararası stratejisi ne olmalıdır gibi konular işlenmektedir. Bu eserin de eski bir mecmuanın tefrika edilmiş sayfalarından çıkarılması ve kültür dünyamıza kazandırılması gerekir.
“Kadroların Vazifeleri” teşkilatçının el kitabı dedik. Bu eser,
teşkilatçıları, teşkilat çalışmalarına hazırlamak ve yetiştirmek maksadıyla
hazırlanmıştır. Teşkilatın temel prensipleri, kadroların oluşması, kadroların
bir mücadele içinde sevk ve idaresi, kitleleşme, kitlelerin sevk ve idaresi,
kadroların eğitilmesi, yönlendirilmesi, yönlendirme metodolojisi sistematize
edilmiş, ilmî bir sistem içinde arz edilmiştir.
TÜRKİYE'NİN İKİ MİLLİ PROBLEMİNE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Türkiye’nin iki önemli meselesine ışık tutan iki önemli eseri
“Komünist İhtilal Tekniği” ve “Türkiye’nin Kıbrıs Politikası Ne Olmalıdır?”
adlı kitaplarıdır. Her iki eser de, küçük hacimlerine rağmen büyük ses
getirmiş, Kuvvet Komutanlıkları önemli sayıda satın alarak, askerî erkânın
faydalanmaları için askeri birliklere göndermişlerdir.
1968’den beri solcu gençlik hareketi olarak başlayan, 1970’den
itibaren de azgınlaşarak soygunlara, sabotajlara, cinayetlere girişen, tabiri
caizse bu çılgınlığı nasıl yorumlamak gerekiyordu. Bunun ilmî ve doyurucu bir
incelemesi Aykut Edibali tarafından yapıldı ve bu azgınlık "Komünist
İhtilal Tekniği" içinde yorumlandı. Kitapta, Komünizmin sosyal ve siyasî
yapısı ortaya konmakta, fikrî temelleri irdelenmektedir. Materyalizmin, tarihi
maddeciliğin felsefî temelleri kritikçi bir metotla incelendikten sonra,
Komünist stratejiler irdelenmektedir. Komünist strateji içinde terörizmin
fonksiyonu ortaya konmaktadır. Rusya, Bulgaristan, Yugoslavya, Macaristan ve
Çin ihtilalleri incelenmekte, bu ihtilallerde terörün rolü ortaya konmaktadır.
İç savaş, terör, millî orduyu yıpratma, sabotajlar, cinayetler, Komünistlerin
iktidara gelirken uygulaya geldikleri tekniklerdir. Türkiye’deki 1968’den beri
uygulanmakta olan terör ve tedhiş bu stratejiye uygun düşmektedir. Komünist
hareketler karşısında millete, devlete, orduya ve milliyetçilere düşen görevler
hatırlatılmaktadır.
Aradan şu kadar zaman geçtikten sonra baktığımızda tespitlerin doğruluğu kolayca anlaşılmaktadır. Ancak bu sol çıkış, kısa zaman sonra anarşiye dönüşmüştür. Bugün anlaşılmıştır ki bu azgınlığın perde arkasında ABD vardır, CIA vardır. Nitekim 12 Eylül 1980 sonrasında Türkiye-ABD ilişkileri normalleşirken bu sol terör bitmiştir. Sağ-sol çatışmalarına dönüştürülen anarşi bitmiştir. Yerini çok daha tehlikeli bir oyun, siyasi Kürtçülük almıştır. ABD ve Batı ele geçirdikleri Türkiye aleyhindeki bu kozu, çok daha uzun süre kullanmaya devam edeceklerdir. Otuz bin Türk öldürülmüş, bir o kadar Kürt öldürülmüş. Bu, ABD ve Batı’yı rahatsız etmez. Yeter ki Türkiye için programladıkları hedefleri gerçekleşsin.
Aradan şu kadar zaman geçtikten sonra baktığımızda tespitlerin doğruluğu kolayca anlaşılmaktadır. Ancak bu sol çıkış, kısa zaman sonra anarşiye dönüşmüştür. Bugün anlaşılmıştır ki bu azgınlığın perde arkasında ABD vardır, CIA vardır. Nitekim 12 Eylül 1980 sonrasında Türkiye-ABD ilişkileri normalleşirken bu sol terör bitmiştir. Sağ-sol çatışmalarına dönüştürülen anarşi bitmiştir. Yerini çok daha tehlikeli bir oyun, siyasi Kürtçülük almıştır. ABD ve Batı ele geçirdikleri Türkiye aleyhindeki bu kozu, çok daha uzun süre kullanmaya devam edeceklerdir. Otuz bin Türk öldürülmüş, bir o kadar Kürt öldürülmüş. Bu, ABD ve Batı’yı rahatsız etmez. Yeter ki Türkiye için programladıkları hedefleri gerçekleşsin.
“Türkiye’nin Kıbrıs Politikası Ne Olmalıdır?” bu konu aynı adlı kitabın
yazıldığı 1975 yılı içinde çok önemliydi. Şimdi bile önemini sürdürmektedir.
Kitapta ganartör devletlerin hakları, yetkileri ve etkileri, Kıbrıs’ta iki
halkın etimolojik ve sosyolojik yapıları incelendikten sonra, Türkiye’nin
Kıbrıs için stratejik hedefi ortaya konmaktadır. Uzun bir dönem içinde
gerçekleştirilmesi gereken bu stratejik hedef, "Kıbrıs’ın bütünü üzerinde
tarihi mülkiyet hakları korunmak ve garantörlük yetkileri elde tutulmak şartı
ile önce, Kıbrıs Türk Devleti’nin kurulması ve şartlar uygun olduğu zamanda
Türkiye’ye ilhakı" tarzında özetlenebilir. Kitabın yayınlandığı yıl,
İstanbul Hilton Otel'de, Yılmaz Karaoğlu ile birlikte, Rauf Denktaş ile
görüştüğümüzde hedefleri gerçekleştirmeye çalışacaklarını ifade etmişti.
Ayrıca, çeşitli bakanlıklar, kuvvet komutanlıkları ve kurumlar, kitaptan bol
miktarda satın alarak, kuruluşlarına dağıttılar. Bu durum bile kitabın önemini
ortaya koyabilir.
HAFTALIK BAŞMAKALELER
Aykut Edibali’nin, teşkilat adına sahipliğini benim (İrfan
Küçükköy) yaptığım “Yeniden Milli Mücadele Mecmuası”nda neşredilen
başmakaleleri o tarihlerde on binlerce kültürlü genç için ültümatom değeri
taşıyordu. Haftanın siyasî, sosyal, kültürel olayları bu mecmuada kapsamlı bir
tarzda incelenir, en öne çıkan konu başmakalede işlenirdi. Başmakaleler,
genellikle mecmuanın kapak çalışmasının yapıldığı toplantıda, yazarlar ve
teşkilat önderlerinin konuyu enine boyuna değerlendirmelerinin akabinde
yazılırdı. Konu toplantıda değerlendirilse de Aykut Edibali’nin yüksek muhakeme
gücü ile onun tarafından kaleme alınırdı. Bu makaleler seminer çalışması ismi
verilen beş, altı kişilik toplantılarda ders olarak okunur, ezberlenircesine öğrenilir
ve binlerce genç insan tarafından ha bire anlatılarak topluma mal edilirdi.
Şüphesiz ki onu asıl karakterize eden, Türkiye sosyal, kültürel
ve siyasi hayatında derin izler bırakan "Mücadele Birliği"
teşkilatındaki rolüdür. Mücadele Birliği bir kadro hareketidir. Biz Konyalı
ilklerin, hareketi sırtlanmadaki rollerimizi de önemsemek gerekir. Bu konuyu
“Bir Uyanışın Anatomisi: Mücadele Birliği” isimli kitabımda ayrıntılı işledim.
Mücadele Birliği nasıl bir hareket idi? Mücadele Birliği
Türkiye’de sağ uyanışın miladıdır. Mücadele Birliği hareketinden beş sene sonra
doğacak olan Milliyetçi Hareket Partisi ve Milli Selamet Partisi bu teşkilatın
canlandırdığı kültürel, sosyal, siyasal, milli ve dini zemin üzerinde ayağa
kalkacaklardır. Bu bir iddia değildir. O günlerde genç olup da, daha sonra
sağcı mücadele içinde bulunanlar bunun şahitleridir. İlk heyecanlarını
Mücadeleci propagandası ile alan yığınla kişi, daha sonra kendilerini MHP ve
MSP içinde bulmuşlardır. Bundan özel bir iftihar duyuyoruz.
ZİRVE
1977 ortalarında Mücadele Birliği zirve noktadadır. Basın olarak iki gazetemiz
(Bayrak, Bizim Anadolu), bir haftalık siyasî dergimiz (Yeniden Millî Mücadele),
bir aylık kültür ve sanat dergimiz (Pınar) ve bir de üç ayda bir neşredilen çok
sayfalı bilimsel dergimiz (Gerçek) vardı. Bu yayınlarımızın her biri,
konularında sağ cephenin modelleri idiler. Sağda neşredilen gündelik gazeteler
(parti gazeteleri dahil) bir-iki bin baskı yapıyorlardı. Naylon gazete
hüviyetinde idiler. Hemen hepsi bizim matbaa tesislerinde basıldıkları için
basım sayılarını biliyorum.
Onlarca kitabımızın (çoğu Aykut Edibali tarafından yazılan) basımları tekrar tekrar yapılıyordu. Edebiyat ve sanat alanında arkadaşlarımız, özgün eserlerini vermeye başlamışlardı. Ayrıca bazı profesörler ve meşhur yazarlar en ciddî eserlerini Otağ Yayınevi’ne getiriyorlardı.
İktidar Partisi (AP) ile dirsek teması içinde idik ve bir müstakil partimiz (Millet Partisi) vardı. Koşu atımız hazırlanmış, parkurun önüne çekilmişti. Start bekliyordu.
Onlarca kitabımızın (çoğu Aykut Edibali tarafından yazılan) basımları tekrar tekrar yapılıyordu. Edebiyat ve sanat alanında arkadaşlarımız, özgün eserlerini vermeye başlamışlardı. Ayrıca bazı profesörler ve meşhur yazarlar en ciddî eserlerini Otağ Yayınevi’ne getiriyorlardı.
İktidar Partisi (AP) ile dirsek teması içinde idik ve bir müstakil partimiz (Millet Partisi) vardı. Koşu atımız hazırlanmış, parkurun önüne çekilmişti. Start bekliyordu.
Her ilde hatip arkadaşlarımız kendilerini ispat ettiler. Sık sık
konferanslar yapılıyordu. Zaferler Haftası, Fetih Haftası gibi haftalar; anma
günleri (Mehmet Akif, Ömer Seyfettin vs.) resim sergileri, tiyatro gösterileri
her ilde, her ilçede geniş katılımlarla, yerinden organize ile sürüyordu. Bütün
Türkiye Mücadele Mektebi olmuştu.
Faaliyetlerimizin temel hedefi yeni yeni elemanlar kazanmak ve
onları özel eğitimle kültürel yükseklik, sosyal aktivite gücüne erdirmekti.
Periyodik olarak İstanbul’a gelen arkadaşlarımız sevindirici haberler
getiriyorlardı. Ben de teşkilat çalışmalarından sorumlu olarak, bu bilgileri
varsa problemleri periyodik olarak liderimiz ve rehberimiz Aykut Edibali’ye
ulaştırıyordum.
Bu tarihlerde rehberlik ve koordinasyon görevimi iyi yaptığımı sanıyorum. Takdir illerden gelen yönetici arkadaşlarımındır.
Bu tarihlerde rehberlik ve koordinasyon görevimi iyi yaptığımı sanıyorum. Takdir illerden gelen yönetici arkadaşlarımındır.
Bir daha tekrar edeyim. 1977 ortalarında Mücadele Birliği zirve
noktadadır. Ortaya çıkan ufak tefek problemler, devin ayağına, eline batan
dikenlerdir sadece. Ne yazık ki bu zirve noktamızdan, hiç beklemediğimiz
gelişmeler sebebiyle önce kısa süreli bir “Yerinde Sayma” dönemi olacak,
ardından da maalesef “Geriye Sayım” başlayacaktır. 1980'den sonra, bir kısmı
ilk kuruculardan olmak üzere Teşkilattan önemli sayıda kopmalar olacakır. Bunun
sebep ve sonuçlarını irdelemeyi burada zait görüyorum. Ayrılanlar da Mücadele
Birliği ismini anmadan, mücadeleci karakterlerini koruyarak büyük hizmetler
sunmuşlardır.
MÜCADELECİ KADRO GÖREVDE
Mücadeleciler, ister teşkilat bütünlüğü içinde kalsınlar, ister
ayrılsınlar, bulundukları yerlerde Türk aydınlarına rehberlik ede gelmişlerdir.
Kimi girdikleri siyasî partiler içinde, kimi bürokraside, kimi akademik
çalışmalarda, kimi ticarî çalışmalarda, kimi gazetecilik, yazarlık alanlarında,
kimi de başka başka alanlarda, özel performanslarını, yeteneklerini
sergileyerek büyük başarılar elde etmişlerdir. Başarıları, Mücadele Birliği’nin
itibarını yükseltmiştir Ayrılanların çok azı politika ile ilgilendiği halde
hükümetlere bakanlar vermiş, hemen her partide üst yönetim kadrolarında
elemanları bulunmuş, her sağ partide genel başkan yardımcılığı seviyesinde
temsil edilmiş, en önemli illerin belediye başkanlıklarını elde etmiş,
bürokraside genel müdürlükler, bakanlık müşavirlikleri, valilik gibi yüksek
seviyedeki memurluklarda temsil edilmiş, en ünlü gazetecileri içinden çıkarmış,
pek çok elemanı değişik alanlarda akademik kariyer sahibi olmuş bir teşkilatın
başarısızlıkla suçlanması doğru tespit olmaz. Meclis Başkanlığı, Anayasa
Mahkemesi üyeliği, Yargıtay hakimliği, çeşitli illerde baro başkanlığı,
rektörlükler, dekanlıklar, ismini burada afişe etmeyi uygun bulmadığım, yazsam
toplumun şaşıracağı önemli devlet görevleri yüklenenler, bu ocakta
yetişmişlerdir.
Ancak, Mücadele Birliği hareketinden beklentiler çok yüksekti.
Bunun sebebi mensuplarının vizyon sahibi olmalarıdır. Arkadaşlarımız,Mücadele
Birliği içinde elde ettikleri yüksek heyecanlarını, teşkilatçılık
tecrübelerini, biledikleri gayretlerini başka alanlarda sergilemişler,
başarıları ferdi yetenek halinde aksetmiştir
Yukarda ifade ettiğim gibi Mücadele Birliği hareketi, 1980
civarında, büyük bir deprem yaşamıştır. Teşkilatın merkezî çalışmalarından
önemli kopmalar olmuş, ayrılanlar hizmetlerini, aynı karakteri koruyarak başka
alanlarda sürdürmüşlerdir. 1980 sonrası için yazacaklarım, kırık dökük veya
derleme bilgilerdir. Bunun için 1980 sonrası için ayrıntıya girmek istemem.
Sonraki dönemin, içinde yaşayanlar tarafından kaleme alınmasını gönülden arzu
ediyorum.
12 Eylül 1980 sonrasında Islahatçı Demokrat Partisi kurulmuş ve
fakat Mücadele Birliği’nin şanına layık bir performans gösterememiş, minyatür
kalmıştır. Aykut Edibali 1991 seçimlerinde önemli bir olaya imza atmış, RP,
IDP, MÇP’nin birlikte, aynı liste ile seçime girmelerinde arabuluculuk
yapmıştır. Üç partinin, bu büyük olayı, Aykut Edibali ilk defa önermiş, her
üçüyle de organik bağı bulunan Mehmet Altınsoy ve Melih Gökçek sayesinde
kotarılmıştır. Bu teşebbüs, aslında mücadelecilerin ve önderleri Aykut
Edibali’nin 1972’den beri dile getirmekte oldukları (Milliyetçi Cephe) tezleriydi.
Bu ittifak başarılı sonuç doğurmuş, 2002’de AKP iktidarının yolu açılmıştır.
KENDİSİNDEN SON BEKLEDİKLERİM
Son sözler olarak kendisinden önemli iki eser bekliyorum.
Bunlardan biri “Türkiye Devletinin kuruluş felsefesi”dir. Makalelerinde ifade ettiği
gibi bu devlet sadece Batıcılık için kurulmuş değildir. Büyük bir millî
uyanışın sapmalarla gölgelendiği günümüzde, İstiklal Savaşı’nın ve yeni
devletin temel hedefleri ortaya konmalıdır. İkinci beklediğim eser “Türkiye’nin
büyük devlet olmasının şartları”dır. Türk aydınlarına ışık tutacak tarzda bu
konunun işlenmesi gerekir. Bu iki konu Mücadele Birliği’nin varlık sebebi olup,
Aykut Edibali bunları işleye gelmiştir. Aykut Edibali’nin bilimsel birikimi,
konuya hâkimiyeti, yüksek muhakeme gücü, idealize edegeldiği yüksek hedefleri
sunma başarısı, bu konuları ayrıntılı işlemeye, Türk Milleti’ne projektör
görevi yapmaya yeterlidir, inancındayım.
Mücadeleci ilk kadroda hizmet vermiş olanların yaşı yetmişi aşmış, bir kısmı
dünya hayatından çekilmiştir. Biz "İlkler", yakın ilgi içinde
bulunmadığımız zamanlarda bile, bu hareketi başlatan ve gelişmesine öncülük
eden Aykut Edibali'ye ve Yavuz Arslanargun'a, daima şükranlarımızı muhafaza
ettik.
Kendisinden Allah razı olsun.