YAVUZ ASLANARGUN
MÜCADELE BİRLİĞİ HAREKETİ’NDE İKİNCİ ÖNDER

Cuma, Şubat 27, 2015

Editör Notu: İrfan KÜÇÜKKÖY Ağabey'in facebook'ta paylaştığı bu yazısını, arşivimize aktardım. 
1942 yılında, Afyonkarahisar'da dünyaya gelen Yavuz Arslanargun, önce kaymakam, sonra vali muavini olan babasının görevleri dolayısıyla, Anadolu'da muhtelif ilçeleri yakından tanır. Annesinin vefatı dolayısıyla orta öğretimini ninesinin yanında kalarak okumuş, Afyon lisesinde Aykut Edibali ile sınıf arkadaşı olmuştur.

1959'da liseden mezun olup, Aykut Edibali ile birlikte, İ.Ü. Hukuk Fakültesine kaydolurlar. İstanbul'da Afyon Talebe Yurdu'nda kalmaya başlarlar. İstanbul'da geniş bir milliyetçi mukaddesatçı çevre ile irtibata geçerler. Bunlar içinde Mehmet Emin Alpkan da vardır. Malulen genç emekli subay Ziya Uygur öğrenciler arasında aktiftir. Yrurtta kalırken, milliyetçi mukaddesatçı organizeli bir çalışmaya geçerler. Bu faaliyetin başına Aykut Edibali'yi seçerler. Gençler, bu çalışmayı azimle yürütürlerken ihtilaflara düşerler, topluluk dağılır. Aykut Edibali ve Yavuz Arslanargun, bir karara varmak üzere, memleketleri Afyon'a dönerler. Bu esnada Afyon'da yaz tatilinde vaizlik yapmakta olan ben( İrfan Küçükköy), imamlık yapmakta olan Mevlit Baltacı ve Mustafa Alptekin, İhsan Ramiz Bayram vasıtası ile bu gençlerle tanıştık. Arkadaşlarımız Kemal Yaman, Mevlit İslamoğlu, Hasan Elmas ve Mehmet Aydın'ı Afyon'a çağırdık. Bu isimler, sınıf arkadaşı grubu idik. Zaman zaman topluca Hadisler okuyorduk. Biz Konyalılar, bu gençlere inandık, bağlandık, hatta bir çalışma düzenine geçtik. Böylece ilerde "Mücadele Birliği" adını alacak olan hareket başladı. Aynı sene içinde Seyyid Ahsen hoca harekete dahil oldu. Çalışmaya başladığımızın ikinci yılında, harekete yeni bir ivme kazandıracak olan Konya'da Necmettin Erişen, Afyon'da Mehmet Çetin, İstanbul'da Yılmaz Karaoğlu, önce Gaziantep’te sonra Ankara’da Melih Gökçek aramıza katılmış olacaklardır.

HEYECAN YUMAĞI

Yavuz Arslanargun'la 1964'te Aykut Edibali'nin evinde ve yanında tanıştık. Onun ayrılmaz bir parçası halindeydi. Biri fikir önderi, diğeri aksiyon önderi gibiydi. En azından biz Konyalılar, böyle gördük, böyle değerlendirdik. İlk tanışmamızın ilk konusu, "dindar aydın Müslümanlar, hareketlerine hedef olarak neyi koymalılar?" idi. Konuyu Aykut Edibali, Hazret-i Peygamber'in hayatından örneklerle, bunun "devlete ulaşmak" olduğunu, fikri bir derinlik içine anlatırken, Yavuz Arslanargun heyecanla destekliyordu. Tabiri caizse bir heyecan yumağı halindeydi. Bize bu tavrı davaya tam iman tarzında geliyordu. Bu iki gence inanmamızda birinin fikri derinliği kadar, diğerinin heyecanının da etkisi olmuştur. Bunun için "Bir Uyanışın Anatomisi: Mücadele Birliği" kitabımda Aykut Edibali'ye "Birinci Liderimiz", Yavuz Arslanargun'a "İkinci Liderimiz" tabirlerini kullandım.
Tanışmamızdan kısa bir süre sonra, Yavuz Aslanargun; yedek subay öğretmen olarak askere gitti.

TEŞKİLATÇI YAVUZ ARSLANARGUN

Bir izin dönüşü, askere uğurlanırken, Aykut Edibali Yavuz Arslanargun'la konuşurken, önemli bir teşkilat prensibi hatırlattı. Belki kendisi bile unutmuştur, ama benim gün gibi hatırımdadır. "Teşkilatçının başarısı, davaya kazandırdığı eleman sayısı ile, bu elemanların kaliteleri ile ve onları teşkilatçı olarak yetiştirmesi ile anlaşılır." demişti. Askerlik dönüşünde Yavuz Arslanargun bu ölçülere göre çok başarılı olduğu açıktır. İki yıllık öğretmenliği süresinde Melih Gökçek gibi deha seviyesinde zeki bir lise öğrencisini ve Gaziantep çalışmalarına önderlik edecek öğretmen Bekir Yavuz'u teşkilata bağlamış, onlara ve çevresine teşkilatçılık kararı, azmi, coşkusu yüklemiştir. Yavuzlar aşiretini taraftar kitle haline getirmiştir. Teşkilatçı tarifine en uygun performansı göstermiştir. 
Yavuz Arslanargun, Deha seviyesinde bir zekaya sahiptir. Bir sözün başında iken sonunu keşfedebilir. Aktiftir, herhangi bir konuda bir karara varmışsa hemen uygular. Hatta, doğuracağı muhtemel kötü sonuçları uzun uzun hesaplamadan uygular. Cesurdur, cesur insanlar toplum tarafından daima sevilirler. Çevresi ile kolay ilgi kurar, dost olur, problemlerine sahiplenir, çözmeye çalışır. Şahsî problemlerle ilgilenmesi, bazen davanın da önüne geçer. Dayı ruhludur. Hapishane hayatı onun bu özelliğini pekiştirecektir. Gerek hapishanede ve gerekse daha sonra kabadayı teşkilâtları ile (Oflu İsmail, Dündar Kılıç, Tufan Bektaş gibi) ilgisini kolay sürdürmüştür.
Arkadaşlarımız, onun bu tavırlarını nahoş karşılamazlardı. Askerlik dönüşü Aykut Edibali'nin yanında yer almış, bir bakıma misyonunu yeniden yüklenmiştir. Artık bu ikili ayrılmaz bir bütündür. 1967 yılında, "Mücadele Birliği" teşkilatı kurulduğu zaman, kurucular listesinde yer almış, bu esnada öğrenciliği kısmen veya resmen sürdürmüştür. Bu dönemde bazen İstanbul'da, çok zamanda Afyon'da Aykut Edibali'nin evlerinde birlikte kalıyorlardı. Artık o evin oğlu gibiydi. Konya'da kültürel çalışmaları sürdürüyorduk. Ayda bir de Aykut Edibali ile Konya'ya geliyor, kültür çalışmalarımıza iştirak ediyordu. Bu toplantılarda tarihi fonksiyonunu, heyecan pompalama işlevini başarıyla sürdürüyordu.

BÜYÜK KOMPLO

1968 yılında Üniversitelerde olaylar başladı. Buna kamuoyunda sağ-sol çatışması deniyordu ama konunun aslı, Marksist kültüre yönlendirilmiş solcu gençlerin, oluşmakta olan aktif sağcı gençlerin eğitimini engelleme girişimleriydi. En azından Türkiye'deki görüntüsü buydu. Hatta bu sol hareketler, Devlet içi güçler tarafından korunuyordu. Bu hareketlerde aşırı solcu Marksist gençlerle, CHP'li gençler birlikte hareket ediyorlardı. Güney Amerika ülkelerinde olduğu gibi sosyalist devrimler lanse ediliyordu. Çok daha sonra bu devrimlerin arkasında ABD ve CİA olduğu anlaşılıyor. Türkiye'de bu hareketleri 1965'ten itibaren ABD ile ihtilafa düşen İsmet İnönü'nün yönlendirmesiyle, CHP tandanslı devlet güçleri, ABD aleyhtarlığı tarzında başlatmıştı. İyi organize edilmemiş bu gençleri, gizli yabancı güçler, sol kliklere bölerek devlet aleyhtarları haline çevirmiştir. Bu konunun izahı çok zaman alır. İşte bu esnada Türkiye'de Üniversitelerde ilk kan dökülmüştür. Sonunda sağcı gençliğin liderlerinden biri tutuklanarak bir grup arkadaşlarıyla birlikte cezaevini boylamıştır. Olay nasıl cereyan olmuşsa olsun, yabancı istihbaratla işbirliği yaptıklarından şüphelendiğim Basın, bu olaya, onun için dev ayna tutmuştur. Çünkü daha önce, solcu caniler tarafından kaç sağcı genç (Mustafa Bilge, Ruhi Kılıçkıran) öldürülmüştü, geçiştirme haberlerle yetinilmişti.

Yıldız Mimarlık Mühendislik Akademisi'nde bir grup solcu terörist grup, sağcı öğrencileri okullarına sokmama kararı alırlar. Girişte kimlik kontrolü yaparlar, ellerindeki listelere göre sağcı öğrencileri geri çevirirler. Duruma muttali olan Yavuz Arslanargun, konuyu Akademi yöneticileriyle görüşmek üzere, aynı akademinin beş öğrencisi ile giderler. Müdür mazeret belirterek bunlarla görüşmez. Bunlar da solcu öğrencilerle konuşarak bir uzlaşma zemini ararlar. Hatta kısmen uzlaşırlar da. Ne var ki o gece Mehmet Büyüksevinç isimli bir genç tabancayla öldürülür. Artık sağcı ve solcu gençler arasına kan girmiştir. Benim bilgilerime göre olay böyle gelişmiştir. Farklı olsa da tasvip etmem mümkün değildir. O tarihlerde Susurluk benzeri, Ergenekon benzeri devlet içi çeteler bilinmiyor.

Bu olay üzerine Yavuz Arslanargun ve uzlaşma görüşmesinde bulunan beş akademi öğrencisi tutuklandılar. Beş kişi birkaç mahkeme sonunda serbest bırakıldılar. Yavuz Arslanargun dört sene hapiste tutuldu. Hapisten çıktıktan sonra davası üç sene daha sürdü. Kaç defa berat etti. Her berattan sonra savcılık davayı temyize götürdü, yeniden görüşülmesini sağladı. Ancak yedi sene sonra kat'i berat geldi.

ASLAN, KAFESTE DE ASLANDIR

O, Kırklareli hapishanesinde yatarken, benim yedek subaylık tayinim aynı şehre çıktı. Kantin subayı idim. Resmi elbisemle bazen günde iki defa yanına uğrardım. Hatta bunun için bir de soruşturma geçirdim. Soruşturma için görevlendirilen yüzbaşıya Yavuz Aslanargun'u anlattım. O da ziyaret etmek istedi, ama kimsenin haberi olmadan ve sivil olarak. Yüzbaşı dosyayı nasıl kapattı bilmiyorum, ancak konu bir daha önüme gelmedi.

Kırklareli'de milliyetçi mukaddesatçılar onun etrafında halelendiler. O tarihlerde ziyaretçilerde soyadı tutma, akrabalığı ispatlama şartı yoktu. Türkiye Kırklareli'ne, hapishaneye aktı. Ben onlarla da ilgileniyordum. Eşleriyle kızlarıyla gelenleri evimde misafir ediyordum. Eşim onlara hizmetten zevk alıyordu. Çünkü Yavuz Abisinin misafirleriydi. Bazen yemek hazırlar, hapishaneye götürürdüm. O, ziyaretine gelenlere heyecan dopingliyordu. Hapiste yatarken bir gün bile fütur göstermemiştir. Aslan, kafeste de aslandır. En üzgün zamanlarında bile üzüntüsünü hissettirmemiştir. Ziyaretine üzgün gelenler, heyecanları tazelenerek, umutları artarak, çalışma azimleri coşarak, güven pekiştirerek şehirlerine döndüler. Yavuz Aslan Argun'un hapiste yatması bütün Türkiye'de milliyetçi mukaddesatçıların üzüntü kaynağı olmuştur. O, hapishanede yatarken, teşkilat içinde mitolojik kahraman haline gelmişti. Özellikle hızla gelişen Mücadeleci gençliğin duaları bu konuya yoğunlaşmıştı. Her gün beş vakit namazlarının sonunda ağlayarak dua eden çok kişi biliyorum. Bütün Mücadeleciler, onunla birlikte hapiste yattılar. Hapisten çıkış gününü bayram gibi kutladılar. Yavuz Aslanargun, 8 Ağustos 1973 tarihinde tahliye edildi. 

Müdürün göz yummasıyla, belki de organizesiyle, hapishanede pusu kurularak öldürülmek istenmiş, çevik bir hamleyle kurtulmuş, ardından başka hapishanelere sürgün edilmiştir. Hapisteki dostlarından Tufan Abi, hapishanelerde hatırı sayılır bir çete reisi idi. Kadın ticaretine girişen bir Ermeni çete reisini öldürdüğü için hapse düşmüş. Bir olay dolayısıyla Tekirdağ Hapishanesine sürüldü. O gelecek diye adamları, o varmadan hapishanenin eski ağasını öldürmüş, hapishaneyi, yeni hapishane ağasına hasımsız teslim etmişler. Yavuz Aslan Argun’un isteği üzerine Tekirdağ’a gittim. Hapishanede onu ziyaret ettim. Her gün hapishaneyi ziyaret ettiğim için zaten yakından tanışıyorduk. Tufan Abi, 1974 affı çıkacağı günlerde hapishanede Allah’a küfreden birini öldürdüğü için tahliye olamamıştı. Delil yetersizliğinden beraat etti. Ne var ki ömrü uzun değilmiş. Bir sene içinde vefat etti.

Hapishanedeki ikinci dostu İstanbul’un meşhur kabadayılarından Oflu İsmail’in yeğeni Hızır Hacısüleymanoğlu idi. Oflu İsmail’in bir suçunu üstlenerek girmişti. Suikast teşebbüsünün bertaraf edilmesi üzerine hapishane karıştı. Bu olaydan sonra Hızır Hacı Süleymanoğlu Konya’ya, soyadını unuttuğum Mehmet, Kırklareli Demirköy Hapishanesine nakledildi. Bu kişiyi de Demirköy Hapishanesinde, Yavuz Arslanargun'un isteği üzerine ziyaret ettim. Demirköy’de o tarihlerde otel yoktu. Hapishaneden tanıdığımız birinin evinde gecelemiştim. Bütün bu ziyaretlerim esnasında yedek subay olduğumu da ifade edeyim

YENİDEN TEŞKİLATTA İKİNCİ LİDER

Yavuz Arslanargun hapisten çıktıktan sonra, ikinci adam olarak Mücadele Birliği içinde yeniden yerini aldı. Zaten bu fonksiyonunu hapiste iken de, fiilen olmasa bile psikolojik olarak koruyordu. Daha önce olduğu gibi, İstanbul'a taşınan Aykut Edibali'nin ailesinin yanında, aynı evde kalmaya başladı. Zaten yıllardır aynı ailenin oğlu gibiydi. Ben anadolu’dan gelenlerle görüştükten, onların sorunlarını dinledikten sonra, heyecan yüklemesi için onunla görüşmelerini sağlıyordum. Onlar Yavuz ağabeylerini dinleyip, heyecan tazelemesi yapıp, coşkuyla şehirlerine dönüyorlardı.

Ayrıntıya girmeden ifade edeyim.Mücadele Birliği içinde ihtilaflar alevlenince, önce tarafsız kalmaya çalıştı. Küskünler ona sığınmaya başlayınca da sahiplendi. Böyle davranmakla kötü de etmiş değildir. Bazı arkadaşlarımız o sayede iş buldular. Bazı arkadaşlarımız onun elinden tutmasıyla, şimdilerin büyük gazetecileri oldular.

Hapiste tanıdığı, tayfasız kabadayı Hakkı amcamız vardı. Onun öncülüğü ve aracılığı ile evlendi. Evlendikten sonra kendi işini kurmaya yöneldi. 

ANAP'ın kuruluşu esnasında tekrar aktifleşti. Kuruluşa fikrî ve fiilî destek verdi. On beş kadar İl'in teşkilat kuruluşuna öncülük yaptı. İlk seçimlerde yirmi kadar eski arkadaşımız Milletvekili oldular. Onların seçilmesine destek verdi. Mücadele Birliği hareketinin dışında da geniş bir çevresi vardı. Onların da milletvekili olmalarını, devlet kademelerine yerleşmelerini sağladı.

1980 SONRASI KIRIK DÖKÜK BİLGİLERİM 

1980 sonrası için vereceğim üç beş kırıntı bilgi, Yavuz Arslanargun'un sosyal, siyasal, ekonomik aktivitelerini aksettirmeye yetmez. Kendisinden hatıralarını yazmasını bekliyorum. Yayınlamış olsa, "Mücadele Birliği" ile ilgili bilgilerin dışında, ANAP'ın kurulma, iktidarı rakipsiz elde tutma, küçülerek dağılma dönemleriyle ilgili, "Türkiye Yazarlar ve Gazeteciler Vakfı"nın kuruluşu ile ilgili, kurulup dağılan bazı küçük partilerin serüvenleri ile ilgili, arkadaşlarımızın kurduğu derneklerle ve vakıflarla ilgili, "Sepetçiler Kasrı toplantıları" ile ilgili, Basında yer alan terörizme çare formülleri sunan grubun aktiviteleriyle ilgili, kömür ithalatı konusunda Uluslarası mahkemelerde, Türkiye'in tezini savunup, başarıya ulaştırması ile ilgili, belki özel işleriyle ilgili, bilmediğim başka başka konularla ilgili tarihe ışık tutacak önemli bilgiler ortaya çıkacaktır. Bunlar ve benzeri konulardaki kırık dökük, çoğu işitmeye dayanan bilgilerimin yeterli olmayacağı kanaatindeyim. Onun için de Yavuz Arslanargun'un 1980 sonrasını yazmıyorum. Her dönemde milliyetçi maneviyatçı davaya hizmet ettiğine, örnek olarak hizmet sunduğuna inanıyorum. 

Yavuz Arslanargun'un en takdir ettiğim yönü, sosyal ilişkilere verdiği önemdir. Ölüm, nişan, düğün, dernek, üzüntü, sevinç anlarında arkadaşlarının, hatta uzaktan tanıdıklarının mutlaka yanında olmuştur. Sıkıntıda olan kişilere kol kanat germiştir. Birisi bir problemini ona ulaştırmışsa, bütün tanıdıklarını harekete geçirir, o konuyu çözmeye çalışır. Bir arkadaşımız bir büyük şehirde belediye başkanı aday adayı idi. Ertesi gün seleksiyon vardı. Belki on siyasiye telefon etti. Tayin işi olan ona müracaat eder. Hastası olan, ona müracaat eder. Hanımı ile proplemi olan bile ona müracaat eder. O, bütün proplemleri çözmeye koşar. Asla yerinmez.


İnternette hakkında çıkan yazılarda "Kanaat Önderi" ifadesini gördüm. Bu unvana hakkıyla layık olduğu kanaatindeyim. Çünkü, "Mücadele Birliği" çalışmalarında olduğu gibi, daha sonraki milliyetçi mukaddesatçı birçok hamlede "Ağabey" rolünü daima sürdürmüştür.

0 yorum:

Yorum Gönder

"Mücadele Birliği nasıl ki kurluduğu yıllarda sahabe iştiyakı, imanı, gayreti ile çalışmışsa; Bugün de hiç bir grup, parti, şahıs tekelinde değildir.

Bu teşkilatın tezgahından geçenler yine aynı kardeşlik duyguları ile birbirlerine bağlıdır. Bunu ifsad eden, arada husumeti yayanlar asla Mücadeleci olamazlar!"

Son Yorumlar

İman Et
Mücadele Et
Zafer Senindir!
Zafer Hakkın
ve Hakk'a inananlarındır!
Kopyalama hakları: GNU, GÖBL.